Sanatın Birçok Alanında Karşımıza Çıkan Bir Kavram: Indie Nedir?
Teoriyi bir
kenara bırakıp biraz da pratikten gidersek, bu indie kavramı hakkında değinebileceğimiz
birçok sanat alanı mevcut. Öncelikle, popüler kültürde indie denildiğinde
akıllara çoğunlukla bağımsız ve alternatif müzik geliyor. Örneğin, günümüzde
neredeyse her müzikseverin benimsediği birçok grup, aslında indie kültüründen
çıkıp hayatımıza yer eden isimler: The Smiths, REM, Pixies, Arctic Monkeys, Arcade
Fire, The Strokes gibi birçok rock müzisyenleri bu akımdan. Hatta tarz olarak tam
olmasa da pratikte Radiohead de bu gruplar arasında; çünkü hem çalıştıkları birçok
indie plak şirketinin olması hem de In Rainbows (2007) güzelliklerini “gönlünüzden
ne koparsa” şeklinde internetten yayımlamaları buna bir kanıt. Indie plak
şirketlerinin ise “baba” şirketlerin altında kalması ve kısmen daha düşük bir
promosyon / dağıtım imkanına sahip olması ise görüldüğü üzere, müziğin
dinleyiciye başarılı bir şekilde ulaşmasına engel değil.
Spesifik
bir örnek ile indie müziğin şu an günümüzdeki başarısını destekleyecek olursak
aklımıza gelecek ilk örneklerden biri Arctic Monkeys oluyor. Grup, bütün
albümleriyle bu başarıyı yakaladı ancak özellikle AM (2013) ile modern rock
grupları içindeki en büyük isimlerden biri oldu. Ancak, bu başarıda 1993’te
Londra’da kurulan ve ilk başlarda oldukça düşük bütçeli bir şirket olan Domino
Records isimli plak şirketinin de payı var. Tam anlamıyla indie bir plak
şirketi olan Domino, şu an Franz Ferdinand ve The Kills gibi birçok müzisyenin
de yuvası. Böylece, büyük hedeflere ulaşmak için Sony, Warner ya da Universal
gibi devasa şirketlere ihtiyaç olmadığı görülüyor. Hatta artık, Soundcloud ve
YouTube gibi platformlar ile plak şirketlerine bile gerek duyulmuyor. Bu arada
belirtmeliyiz ki, indie terimi sadece rock müziğin bir alt akımı değil; birçok
müzik türüyle de harmanlı bir alternatif: Indie-pop, folk, electronic ve
hip-hop gibi alanlarda da günümüzde her yere yayılmış durumda.
Müziğin
dışında sinemada ise bu indie kavramının ayrı bir önemi var: Temelde aynı
mantıkla söyleyebiliriz ki, büyük film şirketlerinin himayesinde olmayıp kendi
yağında kavrulan filmlere indie (bağımsız) filmler diyoruz. Uluslararası
tabiriyle devasa blockbuster filmlerinin karşısında duran bu tarz, modern
sinemanın da bir nevi gizli kahramanı. Çoğunlukla seyirci talep ettiği için arz
edilen bol bütçeli eserler yerine özellikle sanatın kendisi için yapılan birçok
yapım, aslında indie. Merak edenler, şuradaki sübjektif indie film listesine
göz atabilir. Warner Bros, 20th Century Fox ve Paramount gibi -aslında müzik
ile bir nevi aynı- şirketlerin “kaygıları” altında yapılmayan bu indie filmler,
birçok gerçek sinemaseverin de esasen aşık olduğu eserler oluyor.
Sinemanın
indie ayağının en prestijli yerleri ise şüphesiz festivaller oluyor: New York’taki
Tribeca Film Festival, Utah’taki Sundance Film Festival, British Independent
Film Awards ve Independent Spirit Awards, dünyada bu tarz filmlerin
sergilendiği en değerli festivallerden sadece birkaçı. Ülkemizde ise !f
Istanbul Bağımsız Filmler Festivali, indie sinemanın başını çekiyor. Bu tarz
festivaller sayesinde bağımsız filmler de hak ettiği değerleri en azından bilet
satışıyla kazandıkları para ile olmasa da birbirinden prestijli ödüllerle
taçlandırıyor. Ne yazık ki bu alandaki filmler, büyük bütçeliler ile çoğunlukla
hasılat anlamında mücadele edemiyor. Bu anlamda indie müzik, günümüzde kazanç
açısından bağımsız sinemadan bir adım önde diyebiliriz.
Indie
terimi, sanatın diğer alanlarında da kendisini etkili bir biçimde hissettiren
bir kavram oluyor. Özellikle çizgi roman alanında son yıllarda büyük bir çıkış
var: Alternative comics de denilen bağımsız çizgi roman yayımcılarının
eserleri, büyük satış rakamlarına ulaşmayı başarıyor. Örneğin Dark Horse
Comics; Sin City, Hellboy, 300 Spartalı, Avatar: The Last Airbender ve Gerard
Way’in The Umbrealla Academy’si gibi birçok muazzam esere ev sahipliği yapıyor.
Ayrıca, Image Comics de The Walking Dead ve Spawn gibi bir sürü işi yayımlıyor.
Bu yayıncının önemli bir özelliği ise çizgi romancıların yarattığı
karakterlerin telif haklarından vazgeçmeden eserlerini yayımlayabileceği “tam
bağımsız” bir şirket olması. Görüldüğü üzere Marvel ve DC, çizgi romanların mutlak
hakimi gibi değerlendirilse de inanılmaz başarılı bağımsız işler de var.
Aynı
zamanda, indie sözcüğü haliyle edebiyatın da bir parçası oluyor. Büyük
yayınevlerinin altında kalan ufak bütçeli yayıncılar ve buradan çıkan
sanatçılar da buna örnek gösterilebilir. Bunun dışında, indie dizayn da son
zamanlarda özellikle internet ortamında daha önce ifade ettiğimiz DIY kültürünün
artmasıyla çok popüler oldu. Standardın dışında bir alternatif arayan
tasarımcılar bu kültüre yöneldiler. Özellikle Etsy gibi internet siteleri de bu
başarının birer sonucu. Bunların yanında, teknoloji dünyasında da indie kavramı
çok önemli bir yere geldi: Özellikle düşük bütçeli ve hatta ürettikleri oyunun
yapımcılığını kendi ceplerinden karşılayan indie oyunlar ise çok değerli bir
konumda. Bunların en bilinen örneklerinden Minecraft oyunu ise bütün dünyayı
kendine resmen esir almış durumda. Genel olarak ifade etmemiz gerekirse, alternatif
düşünen insanlar olduğu sürece indie kavramının da hayatımızda olacağını ifade
edebiliriz. Bağımsızlığın tadını çıkarın!
Kaynak: 1, 2, 3.