Aldous Huxley'nin Bizi 60 Yıl Önce Uyardığı Gibi Özgürlüğe Düşmanlaşıyor Muyuz?
İngiliz
yazar, Brave New World Revisited yayımlandıktan sonra verdiği şu videodaki röportaj
ile birlikte aslında gelecek için birçok olası gerçeği öngören çıkarımlarda
bulunuyor. Huxley, “Özgürlük Düşmanları” olarak nitelendirdiği bir kesimin,
bizi gerçek hayatta bir Cesur Yeni Dünya düzenine sürüklediğini dile getiriyor.
Bu senaryonun gerçek olma ihtimalini ise yine başka bir distopya ile
karşılaştırarak ifade ediyor: Distopya kelimesini duyduğumuzda aklımıza ilk gelen
roman olan George Orwell’in 1984 (1949) isimli kitabının hangi zaman diliminde
yazıldığının önemine dikkat çekiyor. Bu harika distopyanın merkezinde, Stalin
ve Hitler dönemleri gibi diktatöryel rejimlerin çağında kaleme alındığı için şiddetin
olduğunun altı çiziliyor. Huxley, o romandan daha önce kaleme aldığı kendi eserinde
ise öngördüğü distopik düzenin kaynağının yönetilenin iradesi olduğunu belirtiyor:
Ona göre, yaratılan rejim tam anlamıyla güçlü olmak istiyorsa, yönetilen
kitlenin tam desteği ve isteği sayesinde bu gerçekleşebilir; şiddetle değil.
Huxley’nin
düzenindeki rejim, yönetimin halkı uyuşturucu ilaçlar ve bazı propaganda
teknikleri sayesinde kontrol ettiği bir düzene sahip. Bu sayede de insanlar,
aslında kendi hür iradeleriyle kendi özgürlüklerini kısıtlayıp neyin esas
olduğunu unutuyorlar. Hatta yazar, “Öyle ki, insanlar köleliği sever hale
gelecek.” diyor. Onun bizi 60 yıl önce uyardığı gibi aslında biz de özgürlüğe
düşmanlaşan bir gidişat içinde gibi gözüküyoruz: Şuradaki haberde ele alındığı
gibi, Özgür Yürü Vakfı'nın (Walk Free Foundation) Küresel Kölelik Endeksi
raporuna göre, dünya üzerinde 40 milyon modern köle bulunuyor. “Modern kölelik”
kavramı, kimilerine göre insanlığın en ciddi sorunlarından biri, kimilerine
göre ise sadece bir illüzyon. Ancak bir gerçek var ki insanlık, ister stereotip
ister basmakalıp ya da klişe diyin, kısaca tekdüzeleştirilmiş bir hale eviriliyor.
Aldous
Huxley, bu konuda ise fazla liberal bir düşünceye sahip: Yazar, bireysel
değerleri vurgulamak önemli olduğundan eğitimin de çok değerli olduğundan
bahsediyor. Ayrıca, her insanın genetik olarak DNA’sının -çok ufak bir yüzdeyle
de olsa- farklı olduğunu ifade ediyor. Bu nedenle de bireyci özgürlüğün fikri
de bu temele dayanıyor. Hatta yönetim sisteminde de bu sebeple bir Adem-i Merkeziyetçilik
taraftarı olduğunu belirtiyor. Ona göre, “En iyi yönetim, en az yönetimdir.”.
An itibariyle dünya üzerinde bu sistemi kısmen de uygulayan birçok devlet var.
Ancak, özellikle ülkemizde, anayasamızın 123. Maddesinde de belirtildiği üzere “İdarenin
kuruluş ve görevleri, merkezden yönetim ve yerinden yönetim esaslarına dayanır.”
şeklinde bir merkezi yönetim sistemi hakim. Hukuk devleti ilkelerince sağlıklı bir
biçimde uygulandığı (daha doğrusu uygulanabildiği) takdirde de ülkemiz özelinde
esas olan bu.
Huxley’nin bireyciliğin
kökenleri doğrultusunda bizleri uyardığı esas husus ise özümüzü kaybetmememiz.
Gelişen teknolojiyle birlikte insanlıktan yavaş yavaş çıkarak kendi
özgürlüğümüzü fark etmeden de olsa kaybedeceğimiz bir yola girmememiz gerekli.
Gerek özel hayatımızdaki gündelik kararlarımızda gerek de siyasi toplumlardaki seçimlerimizde
özgürlüğümüze düşman olmamalıyız!
Kaynak: 1, 2.