Oasis Birleşmesin Dedirten Muazzam Albüm:
Noel Gallagher's HFB - Who Built the Moon?
8,5/10
2017’de ise yılın en başarılı
işlerinden biri olan küçük kardeş Liam Gallagher’ın As You Were albümünün
ardından standartların yükselmesiyle Noel’in işi zorlaşmıştı. Ancak tıpkı
2011’de Beady Eye’a karşı yaptığı gibi şef, bu yıl da kardeşine en güzel cevabı
bir albümle veriyor: Who Built the Moon? isimli üçüncü stüdyo albümü ile sanatçı,
müziğindeki sınırları bu sefer oldukça genişletmiş. Bu parçaların tarzına da
kendi söylemiyle “cosmic pop” ismini veriyor. İlk albümlerde ise tarz olarak
genellikle alternatif rock sınırları hakimdi. İkinci kayıttaki The Right Stuff başta olmak üzere birkaç parçada kullanılan psychedelic rock ögeleri, bu üçüncü
albümle birlikte artık iyice müziğin odağına oturtuluyor. Tabii ki bunu
yaparken de Gallagher, Oasis’in ilk üç albüm sonrası çoğu başarısız olan psychedelic
kafalarından ders almışa benziyor.


Albüm kapağında eşi Sara MacDonald’ın
bulunduğu bir fotoğrafı kullanmış müzisyen, parçalarında da aralarındaki aşkı şarkı
sözleriyle birçok kez açıkça ifade ediyor. Bunun yansıması olarak da sanatçının
bu kayda özenle yaklaştığı söylenebilir. Neredeyse her şarkıya ayrı ayrı aşırı
özen gösterilmiş. Böylece birçok ufak ve tatlı ayrıntı ortaya çıkmış: Örneğin,
She Taught Me How to Fly’ın Jools Holland performansında makas çalan bir
müzisyen var. Evet, bildiğiniz makas. Parça ise adından ve sözlerinden de anlaşılabileceği
gibi daha önce değindiğimiz aşk dolu işlerden biri. Albümün en güzellerinden
olan şarkı, tarz olarak tam Blondie ve New Order gruplarının karışımını
yansıtıyor. Bu farklılıkta High Flying Birds’e 2017’de katılan emektar Oasis
gitaristi Gem Archer’ın gitarlarının da payı var. Bunun yanında nakarat
öncesindeki davullar da parçanın önemli bağlayıcılarından olmuş. Ayrıca bizim
için ilginç olan bir ayrıntı da şu: Emre Ramazanoğlu isimli müzisyen / prodükör,
bu parça dahil 4 parçada davul çalmış ve bazı parçalarda programlama yapmış.
Önemli bir CV’ye de sahip olan sanatçının başarılarının sürmesini diliyoruz.
Albüm açılışını yapan Fort Knox,
ismini ABD’nin altın rezervlerini topladığı üsten alıyor. Şarkı da gerçekten
altın değerinde: Gallagher’ın şimdiye kadarki en psychedelic işlerinden olan
parça, usul usul ilerliyor ve dinleyiciyi “You gotta get yourself together”
bölümünde kafasından vuruyor. Ardından gelen Holy Mountain, albümün de aynı
zamanda ilk single’ı. Gerçekten de tam bu doğrultuda bir şarkı; çünkü flütleriyle
ve nakaratıyla ilk dinleyişte akılda kalan tempolu bir eser. Noel’in kankası
olan efsane İngiliz müzisyen Paul Weller da şarkıda org çalmış. Ayrıca parça
ilk yayımlandığında, “She fell, she fell, right under my spell” ile başlayan
nakaratıyla da internette olay olmuş; parçanın bu kısmı unutulmaz Ricky Martin
hiti She Bangs’e benzetilip dalgaya alınmıştı.
It’s A Beautiful World, Noel’in
verdiği bir röportajda ifade ettiği üzere albümündeki en sevdiği şarkı. Birçok
müziksever de bu görüşe rahatlıkla katılabilir. Ayrıca sanatçının yine kendi
ifadesiyle parça, dış görünüşünün aksine optimist bir iş değil; şarkı
sözlerinde sarkastik bir üslup kullandığını söylüyor. Sözlerin dışında beste
açısından ise şarkı orijinal enstrümantal altyapılar içeriyor: Nakarata
gelindiğinde sanki Peter Pan’in Tinker Bell’deki peri tozundan çocuklara
dökmesi sesi duyuluyor. Sonrasını ise biliyorsunuz, hep beraber uçuyorlar. Bu
anlamda şarkı da tekrar tekrar sıkılmadan dinlenebilecek bir iş olmuş. Bunun
yanında da sonlara doğru ise bahsettiğimiz “makasçı” kadının bu sefer de sesini
duyuyoruz: Charlotte Courbe isimli bu Fransız kadın, “C’est juste la fin du
monde” ile sonlandırdığı bölümünde özetle, dünyanın sonunun geldiğinin mesajını
insanlara iletiyor.
Be Careful What You Wish For,
Beatles-vari ritmiyle dinleyeni doğrudan yakalayan bir şarkı. Sanatçı, kendi
ifadesiyle buradaki sözlerde başta kendi çocukları olmak üzere bütün diğer
çocuklara ün, şöhret ve uyuşturucu gibi konular için dikkatli olmalarını
söylüyor. Bunun yanında kadın vokaller de cidden çok başarılı. Albümdeki iki
enstrümantal parça olan Wednesday Part 1 ve Part 2 ise gitar melodisiyle gerçekten
beyin rahatlatan acayip özenli bir iş olmuş. Albüme böylece daha da bir derinlik
katılmış. Ayrıca albüme kısmen adını veren The Man Who Built The Moon ise
özellikle klavyeleriyle ilk kayıttaki Everybody’s On the Run’ı uzaktan
anımsatan bir karaktere sahip başarılı bir şarkı.
Belki de kaydın unutulmazlarından
biri haline gelecek olan, canlı canlı dinlediğimiz ek parça Dead in the Water
ise gerçekten acayip değerli bir iş olmuş. Daha henüz Noel parçanın başında
sözlere girdiği an bunu anlayabiliyorsunuz; bu bir hit. Bununla birlikte
hikayesi de ilginç: Sanatçı, bu albümden birkaç yıl önce Dublin’de bir radyo
yayınına katılır. Yayın ertesinde stüdyodakiler müzisyenden bir parça daha
çalmasını rica eder. Noel de henüz birkaç gün önce yazdığı bu parçayı orada öyle
“kendi kendine” çalar. Daha sonra üçüncü albümü hazırlığında kayda hangi bonus
şarkıyı ekleyeceğine karar veremeyen Gallagher’a bu şarkı önerilir. O da
parçayı çaldığı an stüdyonun bunu kaydettiğini bilmediğini söyler; ancak durum
öyle değildir. Dublin’dekilerden parçanın kaydına ulaşılır ve sanatçı,
performansını ağzı açık bir şekilde dinler. Resmen kendi kendine çalıp
söylediği bu özel şarkıyı kesinlikle doğrudan albüme koyacağını söyler. İşte albüm
genelinde ise bu tarz küçük ve anlamlı ayrıntılarla bezenmiş bir eserler bütünü
var karşımızda. Özetle gerçekten Oasis tekrar birleşmesin dedirten muazzam bir
kayıt bu. Neredeyse her şarkısının yeri ayrı olan ve samimiyet kokan bir albüm.
Bu yüzden kesinlikle baştan sona bir bütün halinde dinleyin, dinlerken de en yükseklerde
uçun!